http://im.haberturk.com/2010/03/22/502344_detay.jpg
Ezel ile Polat ölüleri dirilttiler
Hem de aynı hafta...
22 Mart 2010 Pazartesi, 09:44:13
İKİ dizide iki mucize birden gerçekleşti. İlki, pazartesi gecesi Ezel’de meydana geldi. Tam da Ramiz Dayı’nın karanlık düşmanları kızının peşine hiç bırakmamacasına takılmışken, tam da Dayı belki de hayatında ilk defa ne yapacağını bilemez hale gelmiş ve şaşırmışken, devreye Ezel girdi. Müthiş bir plan yaptı Ezel ve kızı önce üç kurşunla öldürttü, sonra diriltti. Bölümün son anlarına kadar hepimizi gerçekten de öldüğüne inandırdı. Düşmanları da elbette bu akıl oyununa kandı. Ama kazın ayağı hiç de öyle değildi. Ezel, bu bölümde yüreği ve bileği kadar zekâsının da keskinliğini sergiledi. Ramiz Dayı’ya, bir daha asla unutamayacağı bir armağan verdi. İkinci büyük mucize Kurtlar Vadisi Pusu da gerçekleşti. Polat da Ezel’e benzer bir strateji izledi ve Abdülhey’i önce herkese hepimize öldü gibi gösterip, sonradan kendine getirdi. Müthiş bir yaratıcılık ve akıllara gerçekten de durgunluk veren bir mühendislik başarısı sergiledi. Buna da elbette ve en başta dizinin sonunda ‘kardeşini’ gören Memati sevindi. En sevilen, en çok seyredilen bu iki dizi, aynı hafta senaryonun öneminin altını çizen bölümlerle ekrana geldi. Seyirciyi ekran karşısında soluksuz oturtarak, tam artık bitti denilen yerde öyküye tekrar baştan başlayarak, şaşırtarak başarıyor her ikisi de çok seyredilmeyi. Senaryolarındaki yaratıcılık, akıcılık ve hiç eksik etmedikleri bu tip sürprizlerle hak ediyorlar en başta bu kadar sevilmeyi. Kaliteli bir dizi için birçok enstrümanın bir araya gelmesi gerekiyor. Ama işte sonuçlar ortada, iyi bir dizi için her şeyden önce seyirciyi ekran karşısında tutmayı başaracak bir senaryo gerekiyor. Hepinize iyi haftalar...
HT MAGAZİN- Memet GÜLER
22 Mart 2010 Pazartesi
İhtiyarlar Heyeti Kimdir?
Gerçekte bu şekil bir yapılanma olması söz konusu içerisindedir. Yalnız bu diğer ülkelerdeki gibi sermaya güçlerinin başını çektiği bir örgüt değildir. Bu olsa olsa askeri yetkililer ve Devletin yönetimi ile istihbaratını oluşturan yetkililer ve üniversitede konuşlanmış kişilerce vardır. Bunlarda direk yönetimde olabilirler.
Kurtlar Vadisi konu olarak bunu işlemektedir. Doğrudur. Fakat her ne kadar derin bir güç olsada bu derinlik milletin menbaını teşkil eder. Dün oluşan bu yapıya Kuvva-i Milliye, daha önceleri Teşkılat-ı Mahsusa ve Hilal-i Ahmer adı verilsede yapı ve esası milletin kendisidir. Bugün gelinen noktada Anadolu ikinci kez fethe susamıştır. Bu artık tank,top ve tüfekle değil ilmi ve aklı siyasetle olacaktır.
Hiçbir zaman Türk'ün dışında mutlak dost aramak mümkün değildir.
Bu resim sıkıştırıldı. Buraya tıklayarak resmi gerçek boyutlarında görebilirsiniz. Resmin gerçek boyutları: 644x401 ve dosya boyutu: 68KB.
Yukarıdaki resim:Bati Trakya'da Teskilat-i Mahsusa'nin kurdugu bagimsiz devlette bayrak çekme merasimi yapilirken
Burda Teşkilat adlı romanla ilgili bir yorumu var:
Sonra diğer bir mevzuya gelince romansı bir anlatımda illa ki katılar vardır. Fakat iş bu noktaya gelince Selman için değilde Mahir Kaynak ve Ömer Lütfü Mete gibilerini suçlamak gerekir. Nedeni ise şudur; onların yazdıklarını bugün ben de yazabilirim. Birisi özellikle MİT'in başında bulunmuş biri diğeri ise en az onun kadar donanımlı insan fakat bakıyoruz 100-120 sayfalık bir olayla 1919-2000'li süreci gösteriyor. Oysa bu sizce bu kadar mıdır? Bence değil.
Teskilat-i Mahsusa'nin Süleyman Askerîden sonra reisi olan Esref Sencer Kusçubasi, büyük yararliliklar gösterdigi Hicaz'da Arap kiyafetiyle gorülüyor.
Kahraman-i hürriyet Enver Pasa, kendisine bagli olarak Osmanli Devleti'nin ilk gizli istihbarat örgütünü kurdu.
Tuncay Özkan'ın bir kitabı vardı "MİT'in Gizli Tarihi" diye...Birde Cüneyt Arcayürek'in "Derin Devlet- 1957/2007" adlı kitabı. Bunlar gerçi son dönemleri anlatsalarda geriye ket vurma olayından gerçekten yazarlarımızda yoksundur. Bu açıdan illa ki Selman kardeşimizin yaptığı takdir edilecektir. Fakat bu konular dizi şeklinde çıkan kurgu roman gibi olacağına, ya da Kurtlar Vadisi ile sahneye taşıncağına aslen olduğu gibi değinilmelidir.
Teskilat-i Mahsusa'nin "Ittihadi Islam" hareketinin temin ettigi Güney Afrika merkezi Yuhanisburg sehri Müslümanlari'ndan bir grup.
Etrafta şu an o kadar parça kitap ver ki; bunlar yapbozun sadece parçaları birleştirmek ve olayın analiz-sentez ilişkisini belirlemek size kalmış.
Bu devlet hiç bir zaman avuca alınacak kadar küçük değildir.
Değilmidir ki 40 kişi ile Çin'e korku verdik. Bir Çinli diplomat aynen şu ifadeyi kullanmaktadır; " Amerika ve Avrupa bizim için tehdit değildir. her zaman bertaraf edilir fakat Türklerin ne yapacağı belli değildir" demiştir.
Avrupa'ya gelince, değil midir ki İstanbul'un fethinden 76 yıl sonra Viyana önlerindeydik ve 154 yıl sonra yeniden gördük o surları. Türk Milletinden başka hiç bir millet yoktur tarihte aynı orduyla ikince kez aynı yeri kuşatan. Türkleri gözetlemekle 1683 ten beri Viyana Meclisi daima bir kişiyi görevlendirdi. Onlarda unutamadılar.
Ve yıl sonra...
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, bize o eşsiz nutkunu bıraktı. Önce dedi ki "...gerekirse devletin jandarması ve polisi bile amacından sapabilir. Siz sapmayın ve aynı kararlılıkla devam edin.", "Yurdun her köşesi satılabilir. Gizliden yapılan işlerle işgal edilme olabilir. Askerin eli kolu bağlı olabilir. Oysa sen tek dahi olsan tüm bunları aşacak güçtesin."
Ve dedi ki... "Muhtaç olduğun kudret damarlarında ki asil kanda mevcuttur."
İnanıyorum ve iman ediyorum ki en büyük yok tek büyük var. O da şaşmaz adaleti ile cenab-ı Mevla(c.c)'dır. Kim ne hesap yaparsa yapsın, kim ne plan yaparsa yapsın bu kan bu damarda oldukça hesabı dürecek bir el, oyunu bozacak bir yumruk var.
Alıntıdır
Kurtlar Vadisi konu olarak bunu işlemektedir. Doğrudur. Fakat her ne kadar derin bir güç olsada bu derinlik milletin menbaını teşkil eder. Dün oluşan bu yapıya Kuvva-i Milliye, daha önceleri Teşkılat-ı Mahsusa ve Hilal-i Ahmer adı verilsede yapı ve esası milletin kendisidir. Bugün gelinen noktada Anadolu ikinci kez fethe susamıştır. Bu artık tank,top ve tüfekle değil ilmi ve aklı siyasetle olacaktır.
Hiçbir zaman Türk'ün dışında mutlak dost aramak mümkün değildir.
Bu resim sıkıştırıldı. Buraya tıklayarak resmi gerçek boyutlarında görebilirsiniz. Resmin gerçek boyutları: 644x401 ve dosya boyutu: 68KB.
Yukarıdaki resim:Bati Trakya'da Teskilat-i Mahsusa'nin kurdugu bagimsiz devlette bayrak çekme merasimi yapilirken
Burda Teşkilat adlı romanla ilgili bir yorumu var:
Sonra diğer bir mevzuya gelince romansı bir anlatımda illa ki katılar vardır. Fakat iş bu noktaya gelince Selman için değilde Mahir Kaynak ve Ömer Lütfü Mete gibilerini suçlamak gerekir. Nedeni ise şudur; onların yazdıklarını bugün ben de yazabilirim. Birisi özellikle MİT'in başında bulunmuş biri diğeri ise en az onun kadar donanımlı insan fakat bakıyoruz 100-120 sayfalık bir olayla 1919-2000'li süreci gösteriyor. Oysa bu sizce bu kadar mıdır? Bence değil.
Teskilat-i Mahsusa'nin Süleyman Askerîden sonra reisi olan Esref Sencer Kusçubasi, büyük yararliliklar gösterdigi Hicaz'da Arap kiyafetiyle gorülüyor.
Kahraman-i hürriyet Enver Pasa, kendisine bagli olarak Osmanli Devleti'nin ilk gizli istihbarat örgütünü kurdu.
Tuncay Özkan'ın bir kitabı vardı "MİT'in Gizli Tarihi" diye...Birde Cüneyt Arcayürek'in "Derin Devlet- 1957/2007" adlı kitabı. Bunlar gerçi son dönemleri anlatsalarda geriye ket vurma olayından gerçekten yazarlarımızda yoksundur. Bu açıdan illa ki Selman kardeşimizin yaptığı takdir edilecektir. Fakat bu konular dizi şeklinde çıkan kurgu roman gibi olacağına, ya da Kurtlar Vadisi ile sahneye taşıncağına aslen olduğu gibi değinilmelidir.
Teskilat-i Mahsusa'nin "Ittihadi Islam" hareketinin temin ettigi Güney Afrika merkezi Yuhanisburg sehri Müslümanlari'ndan bir grup.
Etrafta şu an o kadar parça kitap ver ki; bunlar yapbozun sadece parçaları birleştirmek ve olayın analiz-sentez ilişkisini belirlemek size kalmış.
Bu devlet hiç bir zaman avuca alınacak kadar küçük değildir.
Değilmidir ki 40 kişi ile Çin'e korku verdik. Bir Çinli diplomat aynen şu ifadeyi kullanmaktadır; " Amerika ve Avrupa bizim için tehdit değildir. her zaman bertaraf edilir fakat Türklerin ne yapacağı belli değildir" demiştir.
Avrupa'ya gelince, değil midir ki İstanbul'un fethinden 76 yıl sonra Viyana önlerindeydik ve 154 yıl sonra yeniden gördük o surları. Türk Milletinden başka hiç bir millet yoktur tarihte aynı orduyla ikince kez aynı yeri kuşatan. Türkleri gözetlemekle 1683 ten beri Viyana Meclisi daima bir kişiyi görevlendirdi. Onlarda unutamadılar.
Ve yıl sonra...
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, bize o eşsiz nutkunu bıraktı. Önce dedi ki "...gerekirse devletin jandarması ve polisi bile amacından sapabilir. Siz sapmayın ve aynı kararlılıkla devam edin.", "Yurdun her köşesi satılabilir. Gizliden yapılan işlerle işgal edilme olabilir. Askerin eli kolu bağlı olabilir. Oysa sen tek dahi olsan tüm bunları aşacak güçtesin."
Ve dedi ki... "Muhtaç olduğun kudret damarlarında ki asil kanda mevcuttur."
İnanıyorum ve iman ediyorum ki en büyük yok tek büyük var. O da şaşmaz adaleti ile cenab-ı Mevla(c.c)'dır. Kim ne hesap yaparsa yapsın, kim ne plan yaparsa yapsın bu kan bu damarda oldukça hesabı dürecek bir el, oyunu bozacak bir yumruk var.
Alıntıdır
Herkesin Merak Ettiği Kırmızı Kitap'ın Sırrı
Devletin gizli bir çekmecesinde kırmızı ciltle kaplı bir kitap var.
İçinde ne yazdığını pek az kimse biliyor. Ancak bilenler, bunun "Türkiye'nin gizli anayasası" olduğunu söylüyorlar. Yani Türkiye aslında o kitapta yazılı kurallarla yönetiliyor.
Kısaca bu kitabın ve "yazarı"nın tarihinden söz edelim:
1949'da "savunma stratejisini hazırlamak" amacıyla Ankara'da bir Milli Savunma Yüksek Kurulu kuruldu. Kurul 17 sivil bakan ve Genelkurmay Başkanı'ndan oluşuyordu.
1961'de Menderes'i deviren askerlerin sivillere güvensizliği bu kurula da yansıdı. Savunma konularında "tavsiye"lerde bulunmak üzere Milli Güvenlik Kurulu teşkil edildi. Daha önce tek oyu olan Genelkurmay Başkanı, yanına 3 kuvvet komutanını da aldı. Durum; 4 asker, 8 sivil oldu.
1982 Anayasası ile MGK güvenlik kararlarını hükümete "önerme"ye değil "bildirmeye" başladı. 10 kişilik kuruldaki denge de siviller aleyhine değişti: 5 asker, 4 sivil ve 1 cumhurbaşkanı...
* * *
Herhalde "derin devlet" diye söz edilen yer, ülke yönetiminde son 50 yılda etkisi adım adım artırılan bu kurum olsa gerek...
MGK'nın beyni "genel sekreter"... Adı pek bilinmiyor ama "Gölge Başbakan" olduğu söyleniyor. Emrinde 250 kişi çalışıyor. Görevi; "devlette devamlılığı temin"... Yani devleti bir ata benzetirsek, süvari değişse de atın aynı yönde koşmasını sağlamak...
Nasıl yapılıyor bu?..
Genel sekreterin 4 yardımcısından biri olan "Milli Güvenlik Siyaseti Başkanı" stratejiyi hazırlıyor. Devletin tehdit sıralamasından ekonomi politikalarına, kültürel önceliklerden dış siyaset tercihlerine kadar her şeyin yazılı olduğu bu belgede Genel Sekreterlik'te pişirilip kırmızı kitaba dönüştürülüyor. Önce MGK'da sonra Bakanlar Kurulu'nda onaylanıyor. Meclis, - içinde ne yazdığını bilmese de - bu kitaba aykırı yasa çıkaramıyor.
Her seçilen iktidar, 3 ay içinde MGK Genel Sekreterliği'ne brifinge davet ediliyor. Burada yeni süvariye "ulusal savunma stratejisi" anlatılıyor.
Peki ya iktidar olan partinin programı bu kitapla çelişirse?..
Yıllar önce bu soruyu MGK'nın eski genel sekreteri, emekli Org. Doğu Bayazıt'a sorduğumda şu yanıtı almıştım:
"İktidara gelen parti milli güvenlik siyaseti esaslarından haberdar olunca programındaki çoğu fikri değiştirir".
* * *
İşte Mesut Yılmaz'ın "üzerindeki perdeyi açmalıyız" dediği "ulusal güvenlik sendromu" bu...
"Kırmızı kitap", üniformalılara hükümetler üstünde tahakküm kurma şansı veriyor.
Askerler "Milli güvenlik siyaset belgesini Bakanlar Kurulu onaylıyor" dese de 28 Şubat'ta açıkça görüldüğü gibi pratikte "at", kararlara uymayan süvariyi ne yapıp yapıp sırtından atıyor.
Yıllardır zaman zaman yaptığı çıkışlarla askerlerle polemiğe giren ve "iktidar ilişkilerini altüst edecek" AB üyeliğini kararlılıkla savunan Yılmaz bu çıkışıyla çok hassas bir damara bastı.
İktidarını biraz da halkın ulusal güvenlik kaygılarına borçlu olan Devlet Bahçeli'nin Yılmaz'a yönelik çıkışını "MGK'nın tepkisi" olarak yorumlamak yanlış olmayacaktır.
Ancak kim ne derse desin soğuk savaşın bitmesinin ardından bütün dünya savunma harcamalarında kısıntıya giderken, 4 yıl öncenin bölücülük ve şeriat tehditlerini aşmış gibi görünen Türkiye'nin son 4 yılda savunma harcamalarını yüzde 50'den fazla artırması, dünya devi ABD bile milli gelirinin yüzde 3'ünü savunmaya ayırırken, krizdeki Türkiye'de bu payın yüzde 5.4 olması hepimizi düşündürmelidir.
Bütün geleceğimizi biçimlendiren "Ulusal Güvenlik Siyaseti Belgesi"nin içeriğini bilmek ve cebimizden harcanan paranın tehdidin ölçüsü ile orantılı olup olmadığını tartışmak en doğal hakkımız...
"Kırmızı kitap"ın kapağı açılırsa bundan sadece Türkiye değil, "gizli iktidar" iddialarına muhatap olan MGK da yararlanır.
İçinde ne yazdığını pek az kimse biliyor. Ancak bilenler, bunun "Türkiye'nin gizli anayasası" olduğunu söylüyorlar. Yani Türkiye aslında o kitapta yazılı kurallarla yönetiliyor.
Kısaca bu kitabın ve "yazarı"nın tarihinden söz edelim:
1949'da "savunma stratejisini hazırlamak" amacıyla Ankara'da bir Milli Savunma Yüksek Kurulu kuruldu. Kurul 17 sivil bakan ve Genelkurmay Başkanı'ndan oluşuyordu.
1961'de Menderes'i deviren askerlerin sivillere güvensizliği bu kurula da yansıdı. Savunma konularında "tavsiye"lerde bulunmak üzere Milli Güvenlik Kurulu teşkil edildi. Daha önce tek oyu olan Genelkurmay Başkanı, yanına 3 kuvvet komutanını da aldı. Durum; 4 asker, 8 sivil oldu.
1982 Anayasası ile MGK güvenlik kararlarını hükümete "önerme"ye değil "bildirmeye" başladı. 10 kişilik kuruldaki denge de siviller aleyhine değişti: 5 asker, 4 sivil ve 1 cumhurbaşkanı...
* * *
Herhalde "derin devlet" diye söz edilen yer, ülke yönetiminde son 50 yılda etkisi adım adım artırılan bu kurum olsa gerek...
MGK'nın beyni "genel sekreter"... Adı pek bilinmiyor ama "Gölge Başbakan" olduğu söyleniyor. Emrinde 250 kişi çalışıyor. Görevi; "devlette devamlılığı temin"... Yani devleti bir ata benzetirsek, süvari değişse de atın aynı yönde koşmasını sağlamak...
Nasıl yapılıyor bu?..
Genel sekreterin 4 yardımcısından biri olan "Milli Güvenlik Siyaseti Başkanı" stratejiyi hazırlıyor. Devletin tehdit sıralamasından ekonomi politikalarına, kültürel önceliklerden dış siyaset tercihlerine kadar her şeyin yazılı olduğu bu belgede Genel Sekreterlik'te pişirilip kırmızı kitaba dönüştürülüyor. Önce MGK'da sonra Bakanlar Kurulu'nda onaylanıyor. Meclis, - içinde ne yazdığını bilmese de - bu kitaba aykırı yasa çıkaramıyor.
Her seçilen iktidar, 3 ay içinde MGK Genel Sekreterliği'ne brifinge davet ediliyor. Burada yeni süvariye "ulusal savunma stratejisi" anlatılıyor.
Peki ya iktidar olan partinin programı bu kitapla çelişirse?..
Yıllar önce bu soruyu MGK'nın eski genel sekreteri, emekli Org. Doğu Bayazıt'a sorduğumda şu yanıtı almıştım:
"İktidara gelen parti milli güvenlik siyaseti esaslarından haberdar olunca programındaki çoğu fikri değiştirir".
* * *
İşte Mesut Yılmaz'ın "üzerindeki perdeyi açmalıyız" dediği "ulusal güvenlik sendromu" bu...
"Kırmızı kitap", üniformalılara hükümetler üstünde tahakküm kurma şansı veriyor.
Askerler "Milli güvenlik siyaset belgesini Bakanlar Kurulu onaylıyor" dese de 28 Şubat'ta açıkça görüldüğü gibi pratikte "at", kararlara uymayan süvariyi ne yapıp yapıp sırtından atıyor.
Yıllardır zaman zaman yaptığı çıkışlarla askerlerle polemiğe giren ve "iktidar ilişkilerini altüst edecek" AB üyeliğini kararlılıkla savunan Yılmaz bu çıkışıyla çok hassas bir damara bastı.
İktidarını biraz da halkın ulusal güvenlik kaygılarına borçlu olan Devlet Bahçeli'nin Yılmaz'a yönelik çıkışını "MGK'nın tepkisi" olarak yorumlamak yanlış olmayacaktır.
Ancak kim ne derse desin soğuk savaşın bitmesinin ardından bütün dünya savunma harcamalarında kısıntıya giderken, 4 yıl öncenin bölücülük ve şeriat tehditlerini aşmış gibi görünen Türkiye'nin son 4 yılda savunma harcamalarını yüzde 50'den fazla artırması, dünya devi ABD bile milli gelirinin yüzde 3'ünü savunmaya ayırırken, krizdeki Türkiye'de bu payın yüzde 5.4 olması hepimizi düşündürmelidir.
Bütün geleceğimizi biçimlendiren "Ulusal Güvenlik Siyaseti Belgesi"nin içeriğini bilmek ve cebimizden harcanan paranın tehdidin ölçüsü ile orantılı olup olmadığını tartışmak en doğal hakkımız...
"Kırmızı kitap"ın kapağı açılırsa bundan sadece Türkiye değil, "gizli iktidar" iddialarına muhatap olan MGK da yararlanır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)